Bir ülkenin geleceği

o ülke insanlarının

göreceği eğitime bağlıdır.

Albert Einstein

Yeni Yazılar

  Nur içinde mi yatsın,

  ışıklar içinde mi uyusun?

 

İnsan ancak ailesinden birini ya da gerçekten sevdiği bir insanı kaybettiğinde anlıyor hayatın değerini

ve sonsuz olmadığını. Yakınımızdaki insanlar ne kadar uzun ve  dolu dolu yaşamış olurlarsa olsunlar,

ölümü konduramıyoruz bir türlü onlara; varlıkları hiç eksilmesin istiyoruz hayatımızdan. Cahit Sıtkı Tarancı

1936’da yazdığı bir şiirinde çok güzel anlatır bu duyguyu:

 

Ne doğan güne hükmüm geçer,
Ne halden anlayan bulunur;
Ah aklımdan ölümüm geçer;
Sonra bu kuş, bu bahçe, bu nur.

 

Ve gönül Tanrısına der ki:
– Pervam yok verdiğin elemden;
Her mihnet kabulüm, yeter ki
Gün eksilmesin penceremden.

 

Şair Cahit Sıtkı Tarancı’yı daha çok Otuzbeş Yaş  şiiriyle biliriz aslında; o da hayata ve ölüme dair, kasvetli,

ama çok güzel bir şiirdir. “Yaş otuzbeş, yolun yarısı eder” diye başlar; gerçi artık kendine iyi bakan, sağlıklı

yaşayanlar için yolun yarısı pekala kırkbeş, hatta elli yaş da olabiliyor. Birkaç gün önce yitirdiğimiz yazar

Vedat Turkali, yine geçenlerde aramızdan ayrılan tarihçi Halil İnalçık birer asırı devirdiler mesela bu dünyadan

göçmeden. Cahit Sıtkı’dan sözetmişken, onun yine ölümü, ama eğlenceli bir dille anlattığı Dalgın Ölü şiirini

anmadan geçmek olmaz:

 

Dün güzel bir kadın geçti
Kabrimin yakınından
Doya doya seyrettim
Gün hazinesi bacaklarını
Gecemi altüst eden
Söylesem inanmazsınız
Kalkıp verecek oldum
Düşürünce mendilini
Öldüğümü unutmuşum

 

Hayata veda edenlerin arkasından söylediğimiz sözler biraz da kendimizi teselli etmek, üzüntümüzü hafifletmek

için söylenmiş sözlerdir aslında. “Nur içinde yatsın” deriz örneğin; bunu derken kaybettiğimiz kişinin bedeni karanlık

bir kabirde yokolurken ruhu aydınlıkta  ve huzur içinde olsun demek isteriz. Rahmetli anneannem hayatta iken “o

karanlık yere nasıl girerim ben; en iyisi siz benim mezarıma bir lamba koyun” diye takılırdi bize.

 

Son dönemde bir de “ışıklar içinde uyusun” denir oldu ölenlerin arkasından. Kim neyi, nasıl söylemek istiyorsa söylesin

elbet. Takıldığım nokta, “ışıklar içinde uyusun” sözünün sanki alternatif bir söylem, bir modernlik, demokratlık göstergesi

gibi algılanır olması. Pek dindar olmayan, biraz da solcu ya da liberal kimliğiyle falan tanınan insanlar ölenlerin arkasından

“nur içinde yatsın” deyince modası geçmis, hatta gerici bir dil kullanmış olacaklarını falan düşünüp, o yüzden mi öyle

söylüyorlar acaba, nedir? Oysa, iki sözün de anlamı aynı. Gerçi “nur” sözcüğü ışıktan biraz daha fazlasını ifade ediyor,

ama neticede söylenmek istenen aynı şey. Sandalye denince modern, demokrat olunuyor da, iskemle denince gerici

olunuyor sanki.

 

Dünya görüşlerimizin ya da siyasal bakışımızın dilimize, kullandığımız sözcüklere yansıması doğal ve bu yeni bir durum

değil elbet.  “Olanak” diyenlerin solcu, “imkan” diyenlerin sağcı sayıldığı, TRT’de sözcüklere resmi yasakların getirildiği

devirleri de yaşadık bu ükede. Dilimizin sadeleşmesi, kendi köklerinden gelen ve doğru kullanılan yeni sözcüklerle

zenginleşmesi çok güzel kuşkusuz. Kimse “uluslararası” yerine Merhum Demirel’in pek sevdiği “beynelmilel” sözcüğünü

kullanalım demiyor. Ama sözcük seçmini bir zorlamayla birşeylerin göstergesi olarak kullanmak, “anı” derken “hatıra”yı,

“olasılık” derken “ihtimal”i yok saymak ne kadar doğru? Bilen bilir, şair Can Yücel,  Hamlet çevisinde kahramanın meşhur

“to be or not to be” sözünü  “olmak ya da olmamak” şeklinde değil, bilinen bir şarkının sözlerine atfen “bir ihtimal daha

var o da ölmek mi dersin” diye çevirmiş, eleştirenlere de “bu laf Türkçe’de böyle söylenir kardeşim” demişti.

 

Yanılmıyorsam Freud söylemiş: “Bir pipo bazen sadece bir pipodur”. Yani, kullandığımız sözcüklere öyle taşımayacakları

ağırlıkta yükler, misyonlar yüklemeyelim; hiç zorlamadan içimizden geldiği gibi, içimizden gelen sözcüklerle konuşalım;

hem malum, “aynası iştir kişinin, lafa bakılmaz”.

 

Yazar:

Nihat YILDIZ, MA, ICF-ACC

Founder of PROPE Communications Consultancy

 

Yayın linki: https://qolumnist.com/tr/2016/09/02/nur-icinde-mi-yatsin-isiklar-icinde-mi-uyusun/

 

© 2022 propedanismanlik.com

 

  Nur içinde mi yatsın,

  ışıklar içinde mi uyusun?

 

İnsan ancak ailesinden birini ya da gerçekten sevdiği bir insanı kaybettiğinde anlıyor hayatın değerini

ve sonsuz olmadığını. Yakınımızdaki insanlar ne kadar uzun ve  dolu dolu yaşamış olurlarsa olsunlar,

ölümü konduramıyoruz bir türlü onlara; varlıkları hiç eksilmesin istiyoruz hayatımızdan. Cahit Sıtkı Tarancı

1936’da yazdığı bir şiirinde çok güzel anlatır bu duyguyu:

 

Ne doğan güne hükmüm geçer,
Ne halden anlayan bulunur;
Ah aklımdan ölümüm geçer;
Sonra bu kuş, bu bahçe, bu nur.

 

Ve gönül Tanrısına der ki:
– Pervam yok verdiğin elemden;
Her mihnet kabulüm, yeter ki
Gün eksilmesin penceremden.

 

Şair Cahit Sıtkı Tarancı’yı daha çok Otuzbeş Yaş  şiiriyle biliriz aslında; o da hayata ve ölüme dair, kasvetli,

ama çok güzel bir şiirdir. “Yaş otuzbeş, yolun yarısı eder” diye başlar; gerçi artık kendine iyi bakan, sağlıklı

yaşayanlar için yolun yarısı pekala kırkbeş, hatta elli yaş da olabiliyor. Birkaç gün önce yitirdiğimiz yazar

Vedat Turkali, yine geçenlerde aramızdan ayrılan tarihçi Halil İnalçık birer asırı devirdiler mesela bu dünyadan

göçmeden. Cahit Sıtkı’dan sözetmişken, onun yine ölümü, ama eğlenceli bir dille anlattığı Dalgın Ölü şiirini

anmadan geçmek olmaz:

 

Dün güzel bir kadın geçti
Kabrimin yakınından
Doya doya seyrettim
Gün hazinesi bacaklarını
Gecemi altüst eden
Söylesem inanmazsınız
Kalkıp verecek oldum
Düşürünce mendilini
Öldüğümü unutmuşum

 

Hayata veda edenlerin arkasından söylediğimiz sözler biraz da kendimizi teselli etmek, üzüntümüzü hafifletmek

için söylenmiş sözlerdir aslında. “Nur içinde yatsın” deriz örneğin; bunu derken kaybettiğimiz kişinin bedeni karanlık

bir kabirde yokolurken ruhu aydınlıkta  ve huzur içinde olsun demek isteriz. Rahmetli anneannem hayatta iken “o

karanlık yere nasıl girerim ben; en iyisi siz benim mezarıma bir lamba koyun” diye takılırdi bize.

 

Son dönemde bir de “ışıklar içinde uyusun” denir oldu ölenlerin arkasından. Kim neyi, nasıl söylemek istiyorsa söylesin

elbet. Takıldığım nokta, “ışıklar içinde uyusun” sözünün sanki alternatif bir söylem, bir modernlik, demokratlık göstergesi

gibi algılanır olması. Pek dindar olmayan, biraz da solcu ya da liberal kimliğiyle falan tanınan insanlar ölenlerin arkasından

“nur içinde yatsın” deyince modası geçmis, hatta gerici bir dil kullanmış olacaklarını falan düşünüp, o yüzden mi öyle

söylüyorlar acaba, nedir? Oysa, iki sözün de anlamı aynı. Gerçi “nur” sözcüğü ışıktan biraz daha fazlasını ifade ediyor,

ama neticede söylenmek istenen aynı şey. Sandalye denince modern, demokrat olunuyor da, iskemle denince gerici

olunuyor sanki.

 

Dünya görüşlerimizin ya da siyasal bakışımızın dilimize, kullandığımız sözcüklere yansıması doğal ve bu yeni bir durum

değil elbet.  “Olanak” diyenlerin solcu, “imkan” diyenlerin sağcı sayıldığı, TRT’de sözcüklere resmi yasakların getirildiği

devirleri de yaşadık bu ükede. Dilimizin sadeleşmesi, kendi köklerinden gelen ve doğru kullanılan yeni sözcüklerle

zenginleşmesi çok güzel kuşkusuz. Kimse “uluslararası” yerine Merhum Demirel’in pek sevdiği “beynelmilel” sözcüğünü

kullanalım demiyor. Ama sözcük seçmini bir zorlamayla birşeylerin göstergesi olarak kullanmak, “anı” derken “hatıra”yı,

“olasılık” derken “ihtimal”i yok saymak ne kadar doğru? Bilen bilir, şair Can Yücel,  Hamlet çevisinde kahramanın meşhur

“to be or not to be” sözünü  “olmak ya da olmamak” şeklinde değil, bilinen bir şarkının sözlerine atfen “bir ihtimal daha

var o da ölmek mi dersin” diye çevirmiş, eleştirenlere de “bu laf Türkçe’de böyle söylenir kardeşim” demişti.

 

Yanılmıyorsam Freud söylemiş: “Bir pipo bazen sadece bir pipodur”. Yani, kullandığımız sözcüklere öyle taşımayacakları

ağırlıkta yükler, misyonlar yüklemeyelim; hiç zorlamadan içimizden geldiği gibi, içimizden gelen sözcüklerle konuşalım;

hem malum, “aynası iştir kişinin, lafa bakılmaz”.

 

Yazar:

Nihat YILDIZ, MA, ICF-ACC

Founder of PROPE Communications Consultancy

 

Yayın linki: https://qolumnist.com/tr/2016/09/02/nur-icinde-mi-yatsin-isiklar-icinde-mi-uyusun/

 

© 2022 propedanismanlik.com

 

English Contents